İSLAMI YAŞAMAK
  SIDDIKLARIN VE MÜTTAKİLERİN MURAKABESİ
 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Murakabe( kendi benligini denetlemek uzere ic alemine bakma)iki şekildedir:biri sıddıkların murakabesi olup, kalbleri Allah ın büyüklük ve azametine gömülmüş, heybetinde kırılmış ve ondan başkasına bakacak halleri kalmamıştır.bu murakabe kısa olur.kalb düzeltilince ve azalar kalbe uyunca münacaatta çok bulunmaz.nerede kaldı ki, günahlarla ugraşsın.azalarını korumak için tedbir ve çare aramasına lüzum kalmaz. bu şöyledir ki, Resulullah (sav) efendimiz:'sabahleyin bir himmet ile kalkana, Allah teala dünya ve ahiret işlerinde yetişir.' bazısı buna o kadar dalmış olur ki, kendisine söyleneni duymaz.gözü açık olsada yanına geleni görmez.

Abdullah b. zeyd e kendi halini düşünüp, insanlarla ugraşmayan bir kimse tanıyor musun? dediklerinde:bir kimse tanıyorum şu anda gelir, buyurdu.utbetül gulam içeri girdi.yolda kimleri gördün deyince:kimseyi görmedim.dedi.halbuki çarşıdan geliyordu.

Yahya ibn-i zekeriyya (as), bir kadının yanından geçiyordu.ona tutunup yere düştü.neden böyle yaptın? dediklerinde:duvar zannettim. dedi.

birisi anlatıyor:ok atan bir grup insanların yanından geçiyordum.içlerinden biri, biraz uzakta oturuyordu.onunla konuşmak istedim.Allah ı zikretmek, hatırlamak konuşmaktan iyidir. dedi.yalnız oturuyorsunuz.dedim.hayır,Allah benimledir ve yanımda iki melek vardır dedi.bunlardan kim öndedir?dedim.Allah ın affettigi.dedi.
yol hangi taraftandır.dedim.yüzünü göge çevirip,kalktı,gitti ve:Ya Rabbi, kullarının çogu Senden başkasıyla meşguldür.dedi.

Hz. Şibli(ra),süfyan-ı sevrinin yanına geldi.kendisini murakabeye oturmuş,sessiz,hareketsiz bir halde gördü.vücudunun bir kılı bile kımıldamıyordu.bu güzel murakabeyi kimden ögrendin.dedi.kediden ögrendim.onu bir fare deliginin agzında, benim bu halimden daha hareketsiz avını kollarken gördüm.dedi.

Ebu Abdullah-i Hafif (ks) der ki,Sur şehrinde bir genç ve bir ihtiyarın devamlı murakabede bulunduklarını söylediler.oraya gittim. yüzünü kıbleye çevirmiş iki kimse gördüm.üç defa selam verdim cevap vermediler.Allah için selamıma cevap verin dedim.genç oan başını kaldırdı ve:Ey ibn-i hafif! ne kadar boşsun ki bize selam vermekle ugraşıyorsun.deyip, başını önüne eğdi. 

aç ve susuz idim. halimi unutup, beni benden aldılar.orada oturdum, öğle ve ikindi namazlarını onlarla kıldım.sonra,bana nasihat verin dedim.dedi ki, ey ibn-i hafif, biz dert ehliyiz.bizde nasihat edecek dil yoktur.üç gün orada kaldım.ne bir şey yedim, nede uyudum.sonra, kendi kendime,bana nasihat vermeleri için onlara and vereyim,dedim.genç başını kaldırdı ve:sohbetinde bulunmak istedigin kimsenin dili degil, yüzü sana Allah ı hatırlatsın.dedi.işte sıddıkların murakabesi böyle olup kendilerini sadece Allah a vermişlerdir.

Digeri ise müttakilerin ve ashab-ı yeminin murakabesidir.bunlar, Allah ın, kendi yaptıklarını bildigini bilen, yani her hallerini bir an bile Allah ın gözünden kaçmadıgını bilen ve ona göre hareket eden kimseler olup, O ndan haya ednlerdir.fakat bunların murakabesi sıdıklarınkine benzemez.bunlar kendilerini ve dünyadaki hallerini bilirler.her ne kadar müttakilerin murakabesi, sıddıklarınkine benziyorsada.sıddıkların ki daha güzeldir.müttaki olan bir kimsenin bütün hareketlerini ve hallerini murakabe etmesi icap eder.işin hakikatini bilmeli ona göre davranmalıdır. 

herkes sıddık olamaz ama müttaki olabilir.

 

 

 

 

 
 

 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol