İSLAMI YAŞAMAK
  ŞEYTANIN HİLELERİ
 

 

 

 

 

 

 

Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun... Salat ve selam, efendimiz Emin Peygamber Muhammed'e... Sonra, onun ak aline... ve ashabının tümüne olsun.

 

İbn-i Abbas (r.a.) Hz.'inden naklen Mu-az b. Cebel rivayet ediyor

 

- Bir gün Resülullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık... Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi;

 

- Ev sahibi... İçerdekiler.. Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var. Görülecek bir işim var.

 

Bunun üzerine, herkes Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orada ve her zaman büyük oydu... izin ondan çıkacaktı. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve:

 

- "Bu seslenen kimdir, bilirmisiniz?.." Buyurdu... Biz hep birden şöyle dedik:

 

- En iyi bilen Allah ve Resulüdür. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:

 

- "O, laîn İblistir. -Şeytandır-. Allah'ın laneti onun üzerine olsun...

 

Buyurunca; hemen Hz. Ömer

 

- Ya Resülullah, bana izin veriniz onu öldüreyim

 

Dedi... Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:

 

- "Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir.. Öldürmeyi bırak."

 

Sonra şöyle buyurdu:

 

- "Kapıyı ona açın gelsin... O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz..."

 

* * *

 

Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani Ravi'den. Şöyle anlattı:

 

- Kapıyı ona açtılar, içeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu.

 

Sonra, selam verdi, onun bu selamına Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu:

 

-  "Selam Allah'ındır ya laîn..."

 

Sonra ona şöyle buyurdu:

 

- "Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?

 

Şeytan şöyle anlattı:

 

- Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim

 

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:

 

- "Nedir o mecburiyet?" Şeytan anlattı:

 

- İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki:

 

- Allah-ü Teala sana emir veriyor: Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl al­dattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o; sana ne sorarsa doğrusunu di­yeceksin.

 

Sonra... Allah-ü Teala buyurdu ki:

 

- Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen... seni kül ederim; rüzgar savurur.. Düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.

 

İşte... böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.

 

Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düş­manlarım benimle eğlenecek. Şu muhak­kak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.

 

* * *

 

Bundan sonra, Resüiullah (s.a.v.) Efen­dimiz şöyle sordu:

 

- "Madem ki, sözlerinde doğru olacak­sın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?"

 

Şeytan şu cevabı verdi:

 

- Sensin, ya Muhammed... Allah'ın ya­rattıkları arasında senden daha çok sevme­diğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki? Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:

 

- "Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?.." Şeytan anlattı:

 

- Müttaki bir gence ki... varlığını Allah yoluna vermiştir.

 

Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şe­kilde devam etti. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu; şeytan anlattı:

 

- "Sonra kimi sevmezsin?"

 

- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli iş­lerden sakınan alimi...

 

-"Sonra?.."

 

- Temizlik işinde... yıkadığı yerleri üç defa yıkamaya devam eden kimseyi.

 

-"Sonra?.."

 

- Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz... Halinden şikayet et­mez.

 

- "Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu ne­reden bilirsin?.."

 

Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu

 

sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım

 

- "Sonra kim?.."

 

- Şükreden zengin.

 

- "Peki, ama o zenginin şükreden oldu­ğunu nasıl anlarsın?..

 

- Onu görürsem ki, aldığını helal yol­dan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki:

 

O şükreden bir zengindir.

 

* * *

 

Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sor­du:

 

- "Peki, ümmetim namaza kalkınca, se­nin halin nice olur?.."

 

- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.

 

- "Neden böyle olursun; ya laîn?.."

 

- Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.

 

- "Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?.."

 

- O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.

 

- "Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?.."

 

- O zaman da, çıldırırım.

 

- "Peki, ya Kuran okudukları zaman nasıl olursun?.."

 

- O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eri­yen bir kurşun gibi eririm.

 

- "Peki, ya sadaka verdikleri zaman ha­lin nasıldır?.."

 

- Ha, işte... o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.

 

Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu:

 

- "Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Eba mürre?"

 

Bunun üzerine İblis:

 

- Onu da anlatayım...

 

Dedikten sonra anlatmaya başladı:

 

- Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki:

 

1- Allah-ü Teala, sadaka verenin malına ihsan eyler.

 

2- O sadaka, veren kimseyi halkına sev­dirir.

 

3- Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.

 

4- Allah-ü Teala, belayı, sıkıntıyı ve ah­ları ondan defeder.

 

* * *

 

Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efen­dimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sor­du:

 

- "Ebubekir için ne dersin?.." İblis buna şu cevabı verdi:

 

- O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?

 

- "Peki, Ömer b. Hattab için ne der­sin?.."

 

İblis buna da şu cevabı verdi:

 

- Allah'a yemin ederim ki, her gördü­ğüm yerde ondan kaçtım.

 

- "Peki Osman b. Affan için ne dersin?.."

 

- Ondan utanırım... hem de çok... Na­sıl ki, Rahman'ın melekleri de ondan uta­nırlar. ..

 

- "Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin..."İblis onun için de şöyle dedi:

 

- Ah, onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa; ben de kendi başıma kalsam... O, beni bıraksa... ben de onu bıraksam... Ben onu bırakırım; ama o beni bırakmaz.

 

Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği ce­vaplar da kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu:

 

- "Ümmetime saadet ihsan eden; seni de taa, belli bir vakte kadar şaki kılan Al­lah'a hamd olsun."

 

Resülullah (s.a.v.) Efendimiz o cümlesini duyan laîn İblis şöyle dedi:

 

- Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldık­ça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın?..

 

Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler, beni yaratan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki:

 

Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini... Ümmilerini ve okumuşlarını... Facirlerini ve abidlerini... Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.

 

Fakat... Allah'ın halis kullarını... Evet, bunları azdıramam.

 

Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) Efen­dimiz sordu:

 

- "Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?.."

 

Bu suale İblis şu cevabı verdi:

 

- Bilmez misin? ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever... O Allah için bir ihlasa sahip değildir.

 

Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medh edilmekten hoşlanmaz... bilirim ki o: İhlas sahi­bidir... Hemen onu bırakır kaçarım.

 

Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müd­det, o size vasfım yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.

 

Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük gü­nahların en büyüğüdür.

 

Bilmez misin ki; ya Muhammed, baş ol­ma sevgisi yine büyük günahların en büyük­leri arasındadır.

 

İblis, anlatmaya devam etti:

 

- Ya Muhammed, bilmez misin?.. Be­nim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra... o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.

 

Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.

 

Bir kısmını gençlere yolladım.

 

Bir kısmını da, meşayiha saldım.

 

Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musal­lat ettim.

 

Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaş­mazlık yoldur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.

 

Çocuklara gelince... onlarla da, bizim­kiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.

 

Bizimkilerin bir kısmını da, abidlerin ba­şına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.

 

Onlar, bunların yanına girer; halden ha­le sokarlar. Bir tepeden öbürüne... hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; baş­larlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye...

 

İşte... böylece, onlardan ihlası alırım... Onlar, bu haller ile, yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı... Ama, bu hallerinin farkında olamazlar.

 

İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi;

 

- Bilmez misin, ya Muhammed, Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlas ile Allah'a iba­det etti.

 

Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki: Her dua ettiği hasta, duası bereketi ile şifayap oluyordu.

 

Onun peşine takıldım; hiç bırakma­dım... Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küf­re girdi.

 

Bu o kimsedir ki; Allah-ü Teala aziz kitabında, ona şöyle anlatır:

 

- "... Şeytanın hali gibidir ki; o insana:

 

-Kafir ol...

 

Dedi. Vaktaki o kafir oldu; bu defa ona şöyle dedi:

 

- Ben, senden uzağım... Ben alemlerin

 

Rabbi olan Allah'tan korkarım." (59/16).

 

* * *

 

İblis, bundan sonra, bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden na­sıl istifade ettiğini anlattı...

 

YALAN:

 

- Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim.

 

Her kim yalan söylerse... o benim dos­tumdur.

 

Her kim yalan yere yemin ederse... o da benim sevgilimdir.

 

Bilmez misin ya Muhammed, ben Adem'e ve Havva'ya yalan yere Allah adına and içtim.

 

- "Muhakkak, ben size nasihat edi­yorum." (7/16).

 

Dedim... Bunu yaparım; çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.

 

GIYBET- KOĞUCULUK:

 

Gıybet ve koğuculuğa gelince... Onlar da, benim meyvelerim ve şenliğimdir.

 

NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK:

 

- Her kim, talak üzerine yemin eder­se... günahkar olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun. İsterse doğru bir şey üzerine olsun.

 

Her kim, talakı ağzına alırsa... taa, ha­kikat belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile, kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar, hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden, hepsi cehenneme girer.

 

NAMAZ:

 

- Ya Muhammed, namazı an bean tehir edene gelince... onu da anlatayım.

 

O, her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm.

 

Derim ki:

 

- Henüz vakit var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın.

 

Böylece o: Vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

 

Şayet o kimse, beni mağlup ederse... ona insan şeytanlanndan birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alı koyar.

 

O, bunda da, beni mağlup ederse... bu sefer onun hesabını namazından görmeye bakarım. O namazın içinde iken:

 

- Sağa bak... sola bak...

 

Derim... O da, bakar... O ki böyle yap­tı... yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona:

 

— Sen, ebedi yaramaz bir iş yaptın.

 

Derim ve böylece onun huzurunu boza­rım.

 

Sen de bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda sağa ve sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez.

 

Bunda da ona mağlup olursam. Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına gide­rim. Ve ona: Çabuk namaz kılmasını emre­derim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile, yerden bir şeyler topladığı gibi...

 

Bu işi, ona yaptırmakta da, başarı kaza­namazsam; bu sefer cemaatle namaz kılar­ken onun yanma varırım.

 

Orada onun başına bir gem takarım... Başını imamdan evvel secdeden ve rukû'dan kaldırırım... İmamdan evvel de, secde ve rukû yaptırırım.

 

işte... o böyle yaptığı için, kıyamet gü­nü Allah onun başını eşek başına çevirir.

 

O kimse, bunda da beni yenerse... Bu defa, ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o: Beni teşbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.

 

Bunda da, ona mağlup olursam. Bu se­fer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye başlar.

 

Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa... onun içine küçük bir şey­tan girer, dünya hırsını ve dünyevî bağlarını çoğaltır.

 

İşte... bundan sonra o kimse: Hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi

 

yapar.

 

* * *

 

Şeytan bundan sonra, konuşmasına de­vam etti:

 

- Sen, ümmetin hangi saadetinden fe­rah duyarsın ki?..

 

Ben onlara, ne tuzaklar kurarım... ne tuzaklar.

 

Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrede­rim. Ve onlara derim ki:

 

- Namaz size göre değil... O, Allah'ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.

 

Sonra da hastalara giderim:

 

- Namaz kılmayı bırak. Derim... Çünkü Allah-ü Teala:

 

- "Hastalara zorluk yok..." (24/61)

 

Buyurdu... İyi olduğun zaman çokça kı­larsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hat­ta küfre de gidebilir.

 

Şayet o, hastalığında namazını terk ederek ölüp giderse... Allah'ın huzuruna çıkarken, .Allah-ü Teala'yı öfkeli bulur.

 

Sonra şöyle dedi:

 

-Ya Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun... Sonra... eğer yalan varsa... Allah (CC) beni kül eylesin.

 

İblis bundan sonra, konuşmalarına de­vam etti ve şöyle dedi:

 

-Ya Muhammed, sen ümmetin için fe­rah mı duyuyorsun? Halbuki ben onların al­tıda birini dininden çıkardım.

 

* * *

 

Bundan sonra... Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ona, yani İblis'e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi:

 

- Ya laîn, senin oturma arkadaşın kim?"

 

- Faiz yiyen.

 

- "Dostun kim?"

 

- Zina eden.

 

- "Yatak arkadaşın kim?"

 

- Sarhoş.

 

- "Misafirin kim?"

 

- Hırsız.

 

- "Elçin kim?"

 

- Sihirbazlar.

 

- "Gözünün nuru nedir?"

 

-  Karı boşamak.

 

- "Sevgilin kim?

 

-  Cuma namazını bırakanlar.

 

* * *

 

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua geçti ve şöyle sordu:

 

- "Ya laîn, senin kalbini ne kırar?"

 

- Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi...

 

- "Peki, senin cismini ne eritir?"

 

- Tevbe edenlerin tevbesi.

 

"Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür?"

 

- Gece ve gündüz, Allah'a yapılan bol bol istiğfar.

 

- "Peki, yüzünü ne buruşturur?"

 

- Gizli sadaka.

 

- "Peki, gözlerini kör eden nedir?"

 

- Gece namazı.

 

- "Peki, başını eğdiren nedir?

 

- Çokça kılınan cemaatle namaz.

 

* * *

 

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu:

 

- "Sana göre insanların en saadetlisi kimdir?"

 

- Namazlarını bilerek kasten bırakan­lar.

 

- "Peki, sana göre insanların en şakisi kim?"

 

- Cimriler.

 

- "Peki, seni işinden ne alı koyar?"

 

- Ulema meclisleri.

 

- "Peki, yemeğini nasıl yersin?"

 

-  Sol elimle parmaklarımın ucu ile.

 

- "Peki, sam yeli estiği zaman ve ortalı­ğı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin?"

 

- İnsanların tırnakları arasında.

 

* * *

 

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra, bir başka mevzuu sordu. İblis de ce­vap verdi.

 

- "Rabbinden neler talep ettin?"

 

- On şey talep ettim.

 

- "Nedir onlar, ya laîn?"

 

- Şunlardır:

 

1- Allah'tan diledim ki, beni adem-oğullarının malına ve evladına ortak ede... Bu, ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu:

 

-  "Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara en çok gurur vaad eder..." (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir.

 

Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim faiz ve haram karışan yemekten de yerim.

 

Şeytandan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım.

 

Cinsi münasebet anında; Allah'a şey­tandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim... Ve o birleşmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler.

 

Her kim hayvana binerken, helal yola gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse, ben de onunla beraber binerim. Yol arka­daşı ve binek arkadaşı olurum.

 

Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir. Allah-ü Teala bana şu emri verdi:

 

- "Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart..." (17/64)

 

2- Allah-ü Teala'dan diledim ki: Bana bir ev vere... Bu dilediğim üzerine hamam­ları bana ev olarak verdi.

 

3- Diledim ki; bana bir mescid vere. Pa­zar yerlerine bana birer mescid yaptı.

 

4- Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı yap­tı.

 

5- İstedim ki; benim için bir ezan vere. Mezmurları verdi.

 

6- Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı vere... Sarhoşları verdi,

 

7- Diledim ki; bana yardımcılar vere... Bunun için de kaderiye mensuplarını verdi.

 

8- İstedim ki; bana kardeşler vere. Mal­larını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir:

 

- "O kimseler ki; mallarını boş yere har­carlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlar­dır..." (17/27)

 

Bir ara Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

 

- "Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabın­daki ayetlerle isbat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim."

 

Bundan sonra İblis devam etti:

 

9- Ya Muhammed, Allah'tan diledim ki, ademoğullarını ben göreyim; ama onlar be­ni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine ge­tirdi.

 

10- Diledim ki; ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa... Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp gide­rim... gezerim... hem nasıl istersem...

 

Bütün bu isteklerimi verdi.

 

- Hepsi sana verildi.

 

Buyurdu... Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra... Şunu da ekleyelim ki; benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte... böylece kıyamete kadar, ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.

 

Bundan sona İblis şöyle anlattı:

 

- Benim bir oğlum vardır... Adı: ATEME'dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa... gider; onun kulağına bevl eder... Eğer böyle olmasaydı; imkan yok, in­sanlar, namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.

 

Benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da; MÜTEKAZİ'dir... Bunun vazifesi de; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır.

 

Mesela: Bir kul, gizli bir taat işlerse... ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa... MÜTEKAZÎ onu dürter... En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya mu­vaffak olur. Böylece: Allah-ü Teala o amel sahibinin yüz sevabının doksan dokuzunu imha eder... biri kalır. Çünkü, bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.

 

Sonra... benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da KÜHAYL'dir. Bunun işi de insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ulema meclisinde ve ha­tip hutbe okurken.' Bu sürme onların gözüne çekildi mi uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitemezler. Böylece hiç sevap alamazlar.

 

Bundan sonra İblis şöyle anlattı:

 

- Hangi kadın olursa olsun... Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra... her kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur... Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela:

 

- Elini kolunu dışarı çıkar; göster. Der... O da, bu emri tutar... Elini, kolu­nu açar, gösterir. Bundan sonra, o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.

 

iblis, bundan sonra Resûlullah (s.a.v.) Efendimize kendi durumunu anlatmaya başladı:

 

- Ya Muhammed, bir kimseyi delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur.

 

Ben, ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm... o kadar.

 

Eğer delalete sürüklemek elimde olsay­dı; yeryüzünde:

 

- Allah'tan başka ilah yoktur ve Mu­hammed Allah'ın resulüdür.

 

Diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kı­lanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalalete düşürürdüm. Nasıl ki, senin elinde de, hidayet nevin­den bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın resûlüsün. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı; yeryüzün­de tek kafir bırakmazdın.

 

Sen, Allah'ın halkı üzerinde bir huccet­sin... ben de, kendisi için ezelde şekavey yazılan kimselere bir sebebim.

 

Said olan kimse, taa, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir.

 

Saadet ehli kılan Allah... Şekavet ehli kılan da Allah.

 

Bundan sonra... Resülullah (s.a.v.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:

 

- "Bunlar, taa, sonuna kadar böyle de­ğişik şekilde devam edecek... Ancak Rabbın esirgedikleri hariç..." (11/119)

 

- "Allah'ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir..." (33/38)

 

Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efen­dimiz, İblis'e şöyle buyurdu:

 

- "Ya Ebamürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah'a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum... Söz veririm..."

 

Bunun üzerine İblis şöyle dedi:

 

- Ya Resûlullah, iş verilen hükme göre oldu... Kararı yazan kalem de kurudu... Kıyamete kadar olacak işler olacaktır.

 

Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır. Ve o: Bütün noksan sıfatlardan münezzeh­tir.

 

Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı:

 

- İşte... bu söylediklerim, sana son sözümdür... Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim.

 

Evvel, ahir, zahir, batın, alemlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun.

 

Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun aline de... ashabına da... Amin!

Bütün  peygamberlere  selam... Alemlerin Rabbı olan Allah'a da, -tekrar- hamd olsun...

ŞEYTANIN KALBE MÜDAHALESİ

imam Gazâli (İhyâyı ulûmid-din)
        Şeytan Allah-u Teâlâ'nın yarattığı öyle bir yaratıkdır ki, şerri, kötülüğü vaad eder. Çirkin (münker) şeyleri emr eder. Nefsi bu gibi işleri yapmağa davet eder.
        Peygamber (S.A.V.) bir mübarek sözünde "...Vesvese de şeytandan gelir ve şerri davet eder, hakkı tekzib eder ve hayırdan men'eder. Kalbinde bunu bulan, şeytanın şerrinden Allah'a sığınsın" buyurdu ve sonra "Şeytan fâkirlik ile korkutur ve fuhşiyat (kötü işler ve ameller) ile emr eder" meâlindeki âyet-i celileyi okumuştur. İbn-i Mes'ud
                            (Tirmizi ve Nesei)
        İnsan şehvet ve gazaba uyarsa, istekleri vasıtasıyla şeytanın istilâsma uğrar. Kalb şeytana yataklık yapar. Zira hevâ (istek) şeytanın barınağıdır. Allah (c.c.) nıuhafaza buyursun. Amin.
        Resul-i Ekrem (S.A.V.) "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat Allah-u Teâlâ bana yardım etti ve şeytanını müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder" buyurdu. İbn-i Mes'ud (Müslim)
        Nefsâni arzulara uyularak dünya sevgisi kalbe galebe çalarsa, şeytan vesvese için çare bulmuş olur.
        Resûl-i Ekrem (S.A.V.) "Şeytan, insan oğlunun çeşitli yollarında oturur. Önce İslâm yolu üzerinde durur ve (Ananın, babanın dinini terk edip müslüman mı olmak istersin?" der. [ kandıramaz ise] ...hicret yolu üzerine oturur... sonra cihad yolu üzerine oturur... İnsan bunu da dinlemez ve mücahedesini yapar. Kim bu şekilde hareket ederek ölürse, Allah-u Teâlâ'nın Cerınetini hak etmiş olur." buyururdu.
                    Sübre b. Ebi Fâkih (Nesei)
        Şeytanın hilelerinden biri de şerri-hayır gibi. kötülüğü-iyilikmiş gibi göstermeye çalışmaktır.
        Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'in bir çak Yerinde Şeytan'ın düşmanlığından bizlere haber vermiştir.
        "Şüphesiz, şeytan, sizin için büyük bir düşmandır. Siz de onu düşman tanıyın..."
                    Fatır Sûresi: A. 6
        "Ey Âdem oğulları, şeytana tapmayın. O size apaçık bir düşmandır diye size bildirmedim mi?"
                    Yâsin Sûesi; A. 60
        "Allah'tan korkanlar kendilerine şeytan'dan bir vesvese iliştiği zaman, düşünürler de derhal basiretlerine sahip olurlar."
                    (A'raf S. A. 201)
        "Eğer şeytandan bir vesvese gelirse hemen Allah'a sığın..."
                    A'raf S. A. 200
        "Şeytanların kardeşlerine (insanlardan) gelince: Onları şeytan sapıklığa sürükler ve yakalarını bırakmazlar."
                    (A'raf S. A. 202)
        İblis, İsa (a.s.) a gözükerek onu şehâdete davet etti. İsa (a.s.) cevaben "Bu söz hak sözdür. Fakat senin emrinle ben bunu süylemem." Onun böyle bir hayır tavsiyesi altında bir mel'âneti olduğunu bilirdi.
        Şeytan'dan asla kurtuluş yoktur. Ancak onu uzaklaştırmak ve zayıflatmak mümkündür.
        Resûl-i Ekrem (S.A.V.) "Yolculukta insan, devesini zayıflattığı gibi, mü'minde şeytanını zayıflatabilir." buyurdu. Ebû Hüreyre
        İbn Mes'ud "Mü'minin şeytanı zayıftır"
        Kays B. Haccac "Şeytanını bana
        - senin yanına geldiğim zaman besili hayvanlar gibi idim. Şimdi kuş kadar kalmadım. - dedi. Neden? sualime:
        - Zikrullah ile beni erittin - dedi."
        Bilmiş ol ki, kalb bir kal'a, şeytan da kal'aya girmek isteyen bir düşman gibidir.
        Kalbi şeytanın vesveselerinden korumak borç ve herkese "farz-ı ayn"dır. Şehvet ve gazap şeytanın giriş yollarıdır.
        Câhil sofu, şeytanın maskarasıdır. İşsize (boş gezene) şeytan iş bulur. İnsan şeytan gibidir, fakat insana benzer şeytan yoktur.
        Boş karın şeytanın zindanıdır. Çünkü ekmek derdi onun hîlesine, düzenine manidir.
                    MEVLÂNA 

ŞEYTANIN KALBE GİRİŞ YOLLARI

 

 

 

 

1) Şerri - hayır gibi göstermek,
2) Kötülüğü - iyilik gibi göstermek,
3) Haramı - helâl gibi göstermek,
4) Mekruh'u - mübah gibi göstermek,
5) Şehvet ve Gazaplı anlarında insanları aldatmak,
6) Hased ve hırs: Kul bir şeye haris oldumu artık hakkı görmekten kör ve hakikatı duymaktan sağır olur.
7) Helâl bile olsa - doyasıya fazla yemektir. Zira insan fazla yeyince şehveti artan. Şehvet ise şeytan'ın silahıdır.
8) Dünya süsüne tama' etmek, arzu duymak. Öyle ki âdeta tama' ettiği şey onun ma'budu olur,
9) Âdem oğluna işlerinde acelecilik ettiği zamanlarda ona vesvese vermek.
Resûl-i Ekrem "Acele şeytandan teenni ise Allah'tandır." buyurdu. Sehl b. Sa'd (Tirmizi)
10) Cimrilik ve yoksulluk korkusu vermek,
11) Mezhep taassubu ile hasımlara kin tutmak, onları küçümsemek ve hakaretle bakmaktır.
Bir imâmın mezhebinden olduğunu iddia edip onun ahlâkı ile ahlâklanmayanın kıyamet gününde hasmı o imamdır.
12) Allah (c.c.) ın zat ve sıfatları hakkında akıllarının almadığı meselelerde düşünceye sevk edip, şüpheye düşürmek. Dinini zayıflatmak,
13) Şeytanın kalbe giriş kapılarından biride sû'i zan (kötü zan) dır.

 


MUSA (AS) IN ŞEYTANLA OLAN HİKAYESİ

 Bir Rivayet'de İblis Musa (a.s.) mülâki oldu ve:
        - Ya Musâ, sen Allah-u Teâlâ'nın risâletle seçtiği bir peygambersin. Benim durumum sence mâlum. Tevbe etmek isterim. Benim için şefaatci ol. der.
        Tûr-i Sinâ'da Allah (c.c.) ile mukâlemesinden dönerken, kendisine Allah-u Teâlâ
        - Emanetini yerine getir. buyurur. Musâ (a.s.) meseleyi anlatır. Allah-u Teâlâ
        --- Âdem'in kabrine secde etsin, dileğini yerine getireyim ve tevbesini kabul edeyim, buyurur.
        Musa (a.s.) vaziyeti İblis'e anlatınca,
        - Ben onun dirisine secde etmedim, ölüsüne secde edermiyim? diye böbürlenip kibirlendi ve kızdı. Sonra Musâ (a.s.) a
        - Sen ki benim için çalıştın, bana hakkın geçti. Üç yerde beni hatırla. Zira o zamanlar sen en zayıf ve ben de en güçlü olurum. İnsan oğlunun kalbini feth eder ve kendime uydururum.
        Birincisi kızdığın zaman. O zaman ruhum kalbinde, gözüm gözünde, ve kanın damarda cereyânı gibi vücuduna dahil olurum. İnsan kızdığı zaman nefsini körüklerim, artık ne yaptığını bilmez olur.
        İkincisi cihad zamanlarında beni 1ıatırla. O zamanda ben mü'minlere yanaşır; karısını çocuğunu geride bıraktıklarını hatırlatır ve onu ihlâsla cihâd'den soğuturum.
        Üçüncü de mahremin olmayan kadınlarla yalnız kalınca. Sakın ola yalnız kalma. Ben arada elçilik yapar ve mutlaka fitneyi ve şehveti uyandırırım.
        Denildi ki: Velilerden biri şeytan'a
        - Âdemoğluna nasıl galip olur onu saptırırsın, diye sorar. Şeytan cevaben.
        - Kızdığı, hevâ-i nefsinin galeyana geldiği zaman. Zira keyfi oldumu kalbine, kızdığı zaman başına (aklına) girerim.
        Resul-i Ekrem "Bir şey'i (çok) sevmen, seni ktir ve sağır ederıı buyurmuştur.
        Sevdiğimiz şeye dikkat edelim. Şeytana değil, Allah (c.c.) a sevgi ile (şeytana karşı) kör ve sağır olalım.
                    - o -
        Şeytanın en büyük oyunu, müslümana günahını göstermemek ve tevbe ettirmemektir.
                    - o -
        Şu iki haslet şeytanı çok kızdırır! Şeytanın vesveselerine aldırmamak, Allah (c.c.) ın zatı hakkında tefekkürü terketmek.
                    Şakik-i Belhi 

                   BİR HADİS

Resûl-i Ekrem (S.A.V.) buyurur.
«0İblis yeryüzüne indiği zaman Allah-u Teâlâ'ya:
- Yâ Rab, beni kovdun ve yeryüzüne gönderdin. O halde bana bir mesken ver, dedi.
Allah-u Teâlâ:
- Meskenin hamamdır buyurdu.
- Bana oturacağım bir toplantı yeri ver.
- Toplantı yerin sokak başları ile çarşı ve pazarlardır.
- Bana yemek ver.
- Yemeğin, Besmelesiz yenen yemeklerdir.
- Bana içecek ver.
- Keyif veren her içki senin içeceğindir.
- Bana bir dellâl ver.
- Bütün çalgılar senin dellâlindir.
- Bana okunacak bir şey ver.
- Şiirler senin okuyacağın şeylerdir.
- Benim de hadisim, sözlerim olsun.
- Senin sözlerinde yalanlardır.
- Bana av âletleri ve tuzaklar ver.
- Senin tuzakların kadınlardır,

     Hz. Aişe (R.A.) diyor ki: Resûl-i Ekrem (S.A.V.)
"Şeytan birinize gider hulûl eder ve vesvese yolu ile:
- Seni kim yarattı? diye sorar.
Adam:
- Allah (c.c.) yarattı, diye cevap verir.
Şeytan ise ona:
- Ya Allah (c,c.) ı kim yarattı? der.
Sizde biriniz böyle bir suâl ile karşılaşınca, Allah ve Resulüne imân ettim,  desin, Zira bu, o vesveseyi giderir" buyurdu.


        ŞEYTANIN VESVESESİ
"...Vesvese ilka edip, Allah' (c.c.) ın zikrinden kaçan şeytanın şerrinden, narın Rabbi olan Allah (c.c.) a sığınırım.."
                    Sûre-i Nas
        Abdulkadir Geylâni "Hennas beni âdemin kalbine musallat olan, domuz suretinde bir şeytandır" demektedir.
        Günyetüttalibin
        Bu şeytandan kurtulmanın çaresi Allah-u Teâlâ'yı çok çok zikretmektir. Mezkûr ayetin karşılığını teşkil eden Hadis-i Şerifte Peygamber (S.A.V.) Efendimiz. "Şeytan ben-i âdemin kalbi üzerine yayılıp onu yutar. Ta ki zikrullaha devam etmeğe başlandığında kaçar. Zikir unutulduğu zaman tekrar kalbe yerleşmek ister. Ta ki bu hal. Zikrullahın nurû ile kalb nurlanıp mutmain oluncaya kadar devam eder."
        Allah (c.c.) Sure-i Rad'da "...Agâh olunuz ki Allah' (c.c.) ın zikriyle kalbler mutmain olur... müjdesini bizlere bildirmiştir. Anlayan kullardan eylesin Rabbim bizleri. Amin.
                    - o -
        Büyüklerden biri şeytana dedi ki :
        -- Senin gibi mel'un olmak istiyorum, ne yapmam lâzım.
        Şeytan sevindi o zat'a cevap verdi :
        - Benim gibi olmak istersen, namaza ehemmiyet verme.
                    - o -
        Açıktan iblis'e la'net edipde, gizlide ona itaat edenlerden olma. Ömer b. Abdül aziz (r.a.)
        Allah'ı unuttuğun an yoldaşın şeytan olur.

           ŞEYTANIN EFENDİMİZE SÖYLEDİĞİ HAKİKATLER

İblis'in Peygamber Efendimize söylediği Hakikatler.
        Veheb İbn-i Münebbih (r.a.) rivayet ediyor. Allah Teâlâ (c.c.) şeytana emir buyurmuşlar. Git! Hz. Muhammed (S.A.V.) nin soracaklarına cevap ver. İblis eli asalı bir ihtiyar kılığında Peygamber Efendimize gelir.
        Peygamber Efendimizle arasında aşağıdaki mükâlemeler geçer.
        - Sen kimsin?
        - Ben İblisim.
        - Ne lçin geldin?
        - Allah'ın emri ile soracaklarına cevap vereceğim.
        - Ya mel'un, ümmetimden kaç düşmanın var.
        - Onbeş düşmanım var. Vesvese, tereddüt, kafa karışıklığı, itikatta ve amelde işin özüne aykırı mülahazaların hayale, tasavvura musallat olması demektir. Bu bazen itikatta ve ibadette olduğu gibi bazen de insanın aile hayatıyla alakalı meselelerde olabilir.
Vesvesenin en tehlikelisi, akideyle alakalı olanıdır. Evet, inanılması gereken şeyler hakkında bazen kalbe bir kısım is-pas ve sis-duman gelebilir. Şayet insan, bunların ne mana ifade ettiklerini bilmezse zarar edebilir. Ama bunları, tıpkı içinde yağmur ve kar taşımayan boş bulutlar gibi görür ve uğrayıp gideceklerini düşünürse, ona ciddi zararı olmaz. O bakımdan vesvesenin iki yönü vardır: Birincisi, vesvesenin mahiyeti ve ona karşı davranışlarımız. İkincisi de vesvesenin insana niçin musallat olduğu meselesidir.

Vesvese bir yönüyle özellikle de hassas ve asabi ruhlarda onların ömürlerinin sonlarına kadar terakkilerine medar olabilecek bir zemberek mahiyetindedir. Saati çalıştıran zemberek gibi, vesvese de onları daima hüşyar (uyanık) tutar; sağdan, soldan, önden, arkadan.. yani bütün cihetlerden gelebilecek tehlikelere karşı insanı müteyakkız kılar.

Vesvesesiz insan, bazen kendini her şeye hâkim gibi görebilir ve akıbetinden emin gibi davranabilir. Ama vesveseli insan, karşısında dessas şeytanın, zalim ve gaddar bir nefis ve hevanın bulunduğunu düşünerek, her an nöbet bekleyen bir asker gibi uyanık durur. Bu yönüyle vesvese, insanda bir bakıma şeytanın vazifesini yapar ve Allah'a (cc) sığınma duygusunu tetikler.

Ayrıca insanda, ilhamı ve vahyi alabilecek, duyabilecek "mahbit-i ilham-ı ilahî"ye mukabil bir de şeytandan gelen şeyleri alabilecek "lümme-i şeytaniye" vardır. Bunlardan birincisi Din-i Mübin-i İslam'ın ruhuna uygun, insana ışık tutucu mahiyette ilhamlar, sünuhat, tulûat ve bütün bunların üstünde vahiy ve vahyin çeşitleri; diğeri ise insanı baştan çıkaracak, onun hayatını katıp karıştıracak şeytan vesveseleridir. Vesvese, lümme-i şeytaniyede, şeytanın müdahalesinin ve nefsi işlettirmesinin neticesinde meydana gelir.

Şeytanın müdahalesi sonucu olan vesvese, esasen insanı dikkatli ve uyanık tutar. Binaenaleyh insan, kendisi hakkında zararlı hale getirmediği müddetçe vesvesenin faydası olduğu da söylenebilir. Ancak bazen bir kısım asabi ruhlar, vesveseyi zararlı hale getirebilirler. Böyle bir insan, ümitsizliğe düşer, şeytanın ara sıra içine attığı vesveseler karşısında, "Artık ben mahvoldum." diyebilir ki işte böyle biri mağlubiyeti baştan kabullenmiş demektir. Ama karşı koyma güç ve iradesini, daha sonra da emniyetini kendinde hissettiği anda, ne cin ve şeytan, ne de vesvese ona zarar verebilir.

Yerinde sayan insana çok vesvese gelmez

Vesvese, daha çok iman mevzuunda terakki eden mü'minlerde olur. Yerinde sayan insanlara o, çok az musallat olur. İç âlemlerinde yükselen kimseler, yolun bazı noktalarında vesveseye maruz kalabilir, vesvese veren şeytanlarla yüz yüze gelebilir, onların manyetik alanlarında dürtülerinin tesirine girebilir.

Bazı kimseler, ruhun semalarına doğru yükselirken şeytan, onlara her menzilde tuzak kurar ve bekler. Hatta insanın ruhi terakkisi sayılan "seyr-i sülukte" her menzile girildikçe bazen şeytanın manyetik alanına da girilmiş olur. Şeytanın manyetik alanına girince de insanın kalbinde -tıpkı bulutun altına giren kimsenin, güneşin ışıklarıyla irtibatı kesildiği gibi- Allah ile münasebetin kopuşu söz konusu olabilir. Haddizatında bu hal gelip geçicidir, yağmursuz bir bulutun çekip gittiği gibi o da çekip gidecektir.

Müterakki olmayan kimselerde az görülen vesvese, Sahabe-i Kiram'da çok olurdu. Bir keresinde Sahabiler, Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselam)'e gelip, "Bazılarımızın aklından bir kısım vesveseler geçiyor ki, normalde bunu söylemenin günah ve küfür olacağına inanıyoruz." diye sıkıntılarını bildirdiler. Allah Resûlü, "Gerçekten de bunları duyuyor musunuz?" diye onlara sordu. Onların, "Evet" cevabı üzerine de Efendimiz, "İşte bu imanın kuvvetindendir." buyurdular. (Müslim, İman 209; Ebu Davut, Edeb 118) Buna şöyle de bakılabilir; şeytanın arkasından tıpış tıpış gidene şeytan niye vesvese versin ki? Kim doğru istikamette gidiyorsa, o onunla meşgul olur ve onu baştan çıkarmaya çalışır.

Hadis-i şeriflerde anlatılan hususlar kadar emniyet telkin etmese bile, menkıbelerde anlatılan bir hadise vardır ki bu hususu aydınlatma adına anlatılabilir: Bu tür hadiselerin, aslından ziyade faslına bakmak lazımdır, diyerek nakledelim: Rahatına düşkün birisi rüyada şeytanı görür. Şeytan elinde pek çok iple bir tarafa doğru gitmektedir. "Nereye gidiyorsun?" diye sorar. "Mescitte bir kısım âbid ve zâhitler var. Bu gem ve ipleri başlarına geçirip onları iğfal edeceğim." cevabını verir. Bunun üzerine adama sorar: "Benim ipim hangisi? Şeytan: "Sen böyle yaşamaya devam ettiğine göre senin için ipe gerek yok; sen zaten rahat rahat arkamdan geliyorsun." diye cevaplar. Evet, şeytan ısrarla kendini ibadete vermiş müterakki kimseler için vesvese peşinde koşar. Bu bir menkıbedir ama bize önemli bir hususu anlatmaktadır.

Vesvese, daha ziyade hassas ve asabi ruhlara musallat olur demiştik. Evet, işte bu bakımdan kendisine vesvese gelmeyen herkes baş aşağı gitmediği gibi, her vesveseye maruz kalan da muhakkak müterakki ve yükseliyor demek değildir. Ancak durum ekseriya böyle cereyan etmektedir.

ÖZETLE

1- Vesvesenin en tehlikelisi, akideyle alakalı olanıdır. İnanılması gereken şeyler hakkında bazen kalbe is-pas ve sis-duman gelebilir. İnsan, bunların ne mana ifade ettiklerini bilmezse zarar edebilir.

2- Vesveseli insan, karşısında dessas şeytanın, zalim ve gaddar bir nefsin bulunduğunu düşünerek, her an nöbetteki bir asker gibi uyanık durur. Bu yönüyle vesvese, Allah'a (cc) sığınma duygusunu tetikler.

ŞEYTANDAN MEKTUP

Seni dün günlük işlerini yaparken gördüm. Namaz kılmadan, dua etmeden bir günü daha geçirdin. Hatta yemek yerken ve yatarken bile dua etmek için vakit ayırmadın. Çok nankörsün! Seninle gurur duyuyorum. Benimle olduğun için çok mutlu olduğumu söyleyemem. Hatırlıyormusun? Senelerdir beraberiz ama seni hala sevmiyorum. Doğruyu söylemek gerekirse: Senden Allah'tan nefret ettiğim için nefret ediyorum. Allah beni cennetten attığı için bende seni kullanıyorum. Seni de Allah'ın bana yaptıklarını ödetene kadar kullanacağım, ondan sonra sende defolup gidebilirsin. Biliyormusun aptal. Allah seni seviyor, ama sen hayatın boyunca benim yanımdaydın. Bunun içinde seni ödüllendireceğim. Hayatının berbat olmasını sağlayacağım. Biz ikimiz beraber kaldıkça bu Allah'ı çok üzecek. Zaman senin hayatını kimin yönlendirdiğini O'na gösterecek. Ve bu senin sayende olacak. Geçirdigimiz güzel günleri hatırla, insanları nasıl hor görüyorduk, onlara küfür ediyorduk, çılgın partilere gidiyorduk, hırsızlık yapıyorduk, nasıl iki yüzlü davranıyorduk, sigara kullanıyorduk, camii'ye gitmiyorduk, dedikodu yapıyorduk..... Bunların hepsini kaybetmek istemezsin değil mi? Hadi gel aptal! Sonsuza dek beraber yanalım! Senin için çok şeyler düşünüyorum. Bu mektupu sana ne kadar değer verdiğimi söylemek ve hayatının büyük bir parçasını kullanmama izin verdiğine teşekkür etmek için yazıyorum. Aptal, bazen sana çok gülüyorum. Öyle slklıklar yapıyorsunki, benim bile miğdemi bulandırıyorsun. Sen böyle devam et. Yeni nesile yalancılığı, aldatmayı, kumarı ve camii yerine diskolara gitmeyi öğret. Sen bunları onların yaninda yap ki onlarda seni örnek alsınlar. Bir zaman sonra onlarda aynısını yapacaklardır. Çocuklar böyle işte. Neyse, şimdi gitmeliyim ama birkaç saniye sonra tekrar seni görmeye geleceğim. Azıcık aklın olsaydı tövbe etmek için biryerlere giderdin ve yaşayacak olduğun bir kaç seneyi de Allah'la beraber geçirirdin. Bir kimseyi uyarmak karakterimde yoktur aslında, ama seni tanıyorum. Sen zaten benim yanımdan ayrılmazsın. Senin yaşında olan bir insanın hala günah işlemeye devam etmesi saçmalık olsada. Sakın beni yalnış anlama, senden hala nefret ediyorum, ve bu böyle devam edecek. Beni gerçekten seviyorsan tabiki bu yazıyı kimseyle paylasmazdın. Ölüm bizi buluşturana kadar.....

 

                      KALBİN TEDAVİ YOLLARI

Bilmiş ol ki kalbi korumanın çaresi şeytanın giriş yollarını bilmek, bu huylardan temizlemek Allah'ı anmak. Bu onu kalbe uğramaktan alıkor. Zira gerçek zikir, ancak kalbi takvâ ile tamir ettikten ve kalbi kötü sıfatlardan temizledikten sonra kalbde yerleşir ve ulaşılmaz bir kal'a olur.
        Ebû Hüreyre (R.A.) anlatıyor. Bir gün bir mü'minin şeytânı ile bir kâfirin, şeytânı karşılaşırlar. Kâfirin şeytânı yağ' lı, semiz, parlak ve temizdir. Mü'minin şeytânı ise zayıf, pis, kirli ve çıplaktır. Kâfirin şeytânı, mü'minin şeytânına;
        - Bu ne hâl? diye sorar. Mü'minin şeytânı;
        - Ne yapayım, bir adama düştüm ki adam yiyeceği zaman (Besmele'yi) olur, ben aç kalırım, içeceği zaman okur, susuz kalırım. Giyinirken okur, çıplak kalırım. Temizlendiği zaman (Besmele) ile temizlenir, pis kalırım. dedi.
        -- Ben de öyle birine düştüm ki: Hiç (Besmele) getirmez. Ben de onun yiyeceğine, içeceğine giyeceğine velhâsıl herşeyine ortak olurum, dedi.
                         

                          ŞEYTANIN HİLELERİ

 

Çok tehlikeli düşmanımız olan şeytan, çok akıllı ve çok bilinçlidir. İnsanların yaşamına, bilincine, bedensel ve ruhsal özelliklerine göre hareket eder.

 

İhlâs ve takva üzere İslamı yaşamaya çalışan kişiyi, sapık bir yola çekemez ve haram işlemeğe sevk edemez ise, dinin direği olan namazdan koparmağa çalışır. İmana eş değere yakın olan ve tüm ibadetlerin başı olan namazı ikinci plâna çekmek için;

 

* Abdest, gusul ve temizlik gibi konuları titizlikle ve aşırılıkla gündeme getirir.

 

* Özellikle ruhsal açıdan aşırı duyarlı olanları ve beyin yorgunluğu olan kişileri, abdest, gusül ve temizlikle oyalayıp huzurlu ve feyizli namaz kılmalarını önlemeğe çalışır.

 

* Musluktan kopamayan ve banyodan çıkamayan kişilere, hem vaktini ve hem de suyunu israf ettirir.

 

* Namazda da aynı planını uygulamaya başlayan şeytan, zavallı kişiyi namazdan soğutur.

 

Beyinde evham ile başlayan gerilim, gönülde sıkıntı, dalgınlık, unutkanlık, baş ağrısı, uykusuzluk, halsizlik ve sinirsel bunalıma dönüşür. Kararsızlıktan ve karamsarlıktan irade gücü sarsılır. Bu duruma gelen kişi tüm ibadetlerden kopar ve yalnızlığa itilir.

 

Şeytan bu eyleminde başarılı olursa, bunalan ve irade gücünü kaybeden kişinin imanını soru işaretleri ile sarsmaya çalışır. Şeytanın inkarcı, şirk ve küfür ile ilgili sözlerini, açık ve net bir şekilde duyan kişi, kafir olduğu zannı ile korkuya kapılır ve karamsarlığa düşer.

 

Eğer şeytan bu eyleminde de başarıya ulaşırsa, son eylemine geçer. Aşırı bunalıma düşen kişiyi, "öl de kurtul" diye intihara teşvik eder. Bu durumda olan kişiler, çok bilinçli davranmalı, banyoda ve musluğun başında kesinlikle oyalanmamalıdır. Usûl-ü Fıkhın "yakîn zan ile bozulmaz" hükmünü uygulamalıdır. Abdest aldığı veya gusül yaptığı kesin iken, acaba şurasını yıkadım mı? veya kaç sefer yıkadım? gibi zanlarla ve varsayıma dayalı vehimlerle kesinlikle musluğa ve banyoya geri dönmemelidir. Bilinçli ve kasıtlı eksiklik yapılmayınca, hata ve unutkanlığın af edileceğine ilişkin Bakara suresinin son ayetindeki ilâhi fermana ve Peygamberimizin hadîsine kesinlikle inanmalıdır.

 

Dinin direği namaz ve namazın ruhu da huzurdur. Tüm gücünü ve duygularını namaza verip, huzurlu ve feyizli namaz kılmağa çalışmalı ve sevabına karışmamalıdır.

 

İbadetlerdeki gerçek amaç itaattir. Yatağından fırlayan ve işini, gücünü bırakıp Allah'ın huzurunda el bağlayıp teslim olan kişi, elinden geleni yapmıştır. Diğer yandan, gönlüne gelen soru işaretleri ve vehimlerle ilgilenmemeli ve onların üzerinde durup, cevap vermeye uğraşmamalıdır. Atalarımızın; "İt ürür, kervan yürür" sözünü uygulamalı ve kesinlikle şeytana muhatab olmamalıdır. Yalnızlığını ve sessizliğini bozmalı ve dış duygularını çalıştırmalıdır. Sesli Kur'an okumalı, zikir yapmalı, ilahi söylemeli ve topluma karışıp günah olmaması kaydı ile boş şeylerle bile oyalanmalıdır.

 

         VESVESE HASSAS İNSANLARDA BULUNUR

 

şeytan bir gün musa (a.s)la karşılaşır.ona nereye gittiğini sorar.Tur dağına gittiğini öğrenince;ne olur der,Rabbime söyle beni affetsin.musa (a.)aynen iletir.Allah(cc)şu ibretlik cevabı verir.
ADEM'İN MEZARINA SECDE ETSİN ONU AFFEDEYİM ''MUSA (A.S)durumu şeytana iletir.şeytan öfkeyle haykırır.Ve kin dolu bakışlarla şu sözleri söyler.''BEN ONUN DİRİSİNE SECDE ETMEDİM,ÖLÜSÜNE HİÇ ETMEM''
Sonra musa (a.s)a döner.sana borçlandım ya musa der.karşılık olarak sana bir şey söyleyeyim sen de müslümanlara söyle:''ÖFKELENİNCE DİKKAT ETSİNLER.SAKIN ÖFKELERİNE YENİLMESİNLER.ÇÜNKÜ BEN ONLARA EN KOLAY ÖFKELENİNCE ETKİ EDERİM.YILDIRIM HIZIYLA DAMARLARINDAN GEÇER BEYİNLERİNE HÜKMEDERİM.''
Bu da böyle biline..

                               DUA
Muhammed b. Vasi her sabah namazını müteâkıb şöyle dua ederdi:
        "Allah'ım, sen bize bir düşman musallat ettin ki, o ve mahiyeti bizi ve kusurlarımızı görür, fakat biz onu göremeyiz. Allah'ım onu rahmetinden mahrum ettiğin gibi bizden de mahrum et; afvından ümidini kestirdiğin gibi, bizden de ümidini kestir, rahmetinle onun arasını uzaklaştırdığın gibi, bizimle de onun arasını uzaklaştır. Zira muhakkak ki, senin gücün her şeye yeter, sen her şeye kaadirsin."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 
 

 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol